büyük taarruz

Makinelitüfek
26 ağustos 1922'de resmen başlattığımız baskın harekâtıdır.
anılarımdan aktardığım kadarı ile yunanların 100 kilometrelik bir alanda son derece iyi imkânlarla berkittiği cepheye mustafa kemâl paşamızın beklenmedik topçu atışı ile saldırması sonucu meydana gelen savaştır ve yunan askerlerinin anadolu topraklarında 2 hafta tutunmalarının ardından ege'nin serin sularını boylaması ile son bulmuştur. bunun esprisini türk gençleri olarak halen yapmaktayız.
taktiksel olarak inceleyecek olursak harekât yunanların güney cephesine ağırlık verilerek başlatılmıştır, bazı ingiliz kurmaylarının aylarca yüklenilse bile geçilmesinin son derece zor olduğunu söylediği cepheyi kısa sürede yarıp yunan askerlerini önümüze katmamız ile sonuçlanmıştır, bu evrede topçularımızın hedefleri yüksek isabet ile vurması önemlidir, cephenin yarılmasının ardından süvarilerimizin rekor oluşturacak düzeydeki ilerleme hızı ise savaş tarihinde önemli olaylardandır. yunan askerleri anadolu'yu terk ederken geride ne varsa yakıp gitmişlerdir. son okuduğum verilere göre yunan askerlerinin yüzde altmışına yakını saf dışı bırakılmıştır.
savaşı zafer ile sonuçlandırmamızda başkomutanımızın dehası ve stratejisi başat unsurdur. bunun yanında nerde risk alacağını bilmesi de aynı şekilde.
zira, güney cephesine yüklenildiğinde yunanların kuzey kanadımızdan ankara'ya rahatlıkla girme olasılığı bulunmaktaydı.
internette bununla ilgili birçok makale bulabilirsiniz. özellikle ''fake çay partisi'' bilindik yazılardandır.
20. yüzyılda böyle bir öndere, böyle bir dehaya sahip olmuş bulunmak, türk gençleri olarak göğsümüzü kabartıp bize övünç kaynağı oluştursa da, geçmişte ve bugün içinde bulunduğumuz durumlardaki çaresizliğimiz karşısında atatürk'ümüzün hayatta olsaydı bize karşı nasıl hissedeceğini düşünmüyorum değil. muhtemelen hissettiği ve düşündükleri iyi şeyler olmayacaktı, çünkü halen birey olmayı, mücadele ruhunu özümsemeyi ve bize yakışacak eylemlerde bulunmayı öğrenemedik.
dokuzkoydenkovulanadam
Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk'tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
- ulu önder mustafa kemal atatürk

kendisine bize bu vatanı kurtarıp verdiği için minnettarız.
taedium vitae
Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan ordularına karşı başlatılan, 26 Ağustos 1922 ile 18 Eylül 1922 tarihleri arsında süren bir bağımsızlık hareketidir.

Atatürk tarafından yurt çapında organize edilip, düzenli bir ordu haline getirilen güçler, İşgalci diğer ülkelere karşı etkili bir mücadele sergilemiş ve bu güçler bir şekilde ülkeyi terk etmişlerdir.
herr muller



Bugün 26 Ağustos… Hiç düşündünüz mü, büyük taarruz'dan neden sadece bu “efsane fotoğraf” vardır da, başka fotoğraf yoktur?
*
26 Ağustos 1922.
Afyon Kocatepe.
Saat 11'di.
Büyük taarruz şafak vakti saat beşte başlamıştı, Mustafa Kemal hamleleri adım adım takip ediyor, sahra telefonuyla emirler yağdırıyordu, bi ara diğer komutanların yanından ayrıldı, tek başına, uçurum kenarına kayalıklara doğru yürüdü, dürbünle düşman hattına bakıyordu, dalgın, düşünceliydi, parmaklarını cigara içer gibi dudaklarına götürdüğü an… Deklanşöre bastı Etem Tem.
*
Yedek subaydı. Mülkiye mezunuydu. İstanbul'da fotoğrafçılık yapıyordu. Birinci dünya savaşında Kafkas cephesinde vuruşmuş, Kurtuluş Savaşı başlayınca Anadolu'ya geçmiş, Garp Cephesi'nde görevlendirilmişti, kuvayi milliye'nin resmi fotoğrafçısıydı, büyük taarruz'u kare kare görüntülemişti, 10×15 cam negatif çeken Alman malı Reflex ICA fotoğraf makinesi vardı.
*
“İşte o an”dan sonrasını, 1960 yılında Ulus gazetesi için yapılan röportajda, Fikret Otyam'a anlattı.
*
“Tek başına, kayalık tepenin ucuna geldi, başparmağı dudaklarının arasındaydı, objektifimi çevirdim, adeta nefes almıyordum, deklanşöre bastım. Günler geçti, 2 Eylül'de Uşak'a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde filmi yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah koşarak götürdüm, içeri aldılar, berberi tıraş ediyordu, odada bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı, fotoğrafları aldı, baktı, “çok güzel” dedi.
*
“9 Eylül… İzmir'e girdik. Günbatımına yakındı, ilk işim bir fotoğrafçı aramak oldu, bir Rum fotoğrafçı buldum. Kocatepe'de çektiğim filmleri verdim, yıkanıp basılana kadar etrafta dolaştım, zaman doldurup yeniden geldim, fotoğrafçı beni görünce “hepsi harika” diye bağırdı, baktım, fotoğraflar henüz yaştı, doya doya baktım, hakikaten hepsi harikaydı, taa Uşak'tan İzmir'e kadar bu anı bekliyordum, fotoğrafların kuruyup hazır hale gelmesi için biraz daha zaman lazımdı, sabah gelip almak üzere ayrıldım, karargaha, Bornova'ya döndüm, ertesi sabah erkenden otomobille İzmir'e indim ama, görmeliydiniz, cayır cayır yanıyordu İzmir, ahali sokaklara yollara dökülmüştü, ne dost belliydi ne düşman, fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildim, fakat ne göreyim, gözlerime inanamadım, dükkan yanmıştı, elimde kala kala Uşak'taki o ahır bozması yerde yıkayabildiğim bir kaç fotoğraf kalmıştı, ötekilerin hepsi İzmir'deki fotoğrafçı dükkanıyla birlikte kül oldu.”
*
Evet… Maalesef işte bu hazin sebeple, büyük taarruz'a dair 26 Ağustos'tan başka fotoğrafı yoktur Mustafa Kemal'in, tek karedir.
*
Ve aslına bakarsınız, Kurtuluş Savaşı başından sonuna kadar her yönüyle olduğu gibi, kurtulan tek kare fotoğrafıyla da “mucize”dir.
*
Çünkü, can pazarının ortasında harabe bir ahırda basılan bu fotoğraf kadar… Tarihi böylesine “anıtsal” anlatabilen bir kare yoktur. (Sözcü:yılmaz ozdil)